Sevgili öğrenciler, bugün sizlerle modern Türkiye’nin önemli yapı taşlarından biri olan KPSS Tarih Laiklik konusunu inceleyeceğiz. Laiklik, hem tarihimizde hem de günümüzde toplumsal ve siyasi yapımızı şekillendiren temel ilkelerden biridir. Türkiye Cumhuriyeti’nin laiklik anlayışı, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde Cumhuriyet’in kuruluş sürecinde şekillenmiştir. Peki, laiklik nedir ve tarihi nasıl gelişmiştir?
Laiklik, devletin din işlerini ve dinin devlet işlerini birbirinden ayırdığı, dini hükümler yerine akıl ve bilimin rehberliğinde yasaların yapıldığı bir yönetim biçimidir. Özellikle din ve devlet işlerinin ayrı tutulmasını, devletin belli bir dine ya da inanca dayanmamasını ve tüm vatandaşlarına eşit mesafede durmasını ifade eder. Bu kavram, genellikle demokratik toplumların bir özelliği olarak kabul edilir ve bireylerin dini inançlarını özgürce yaşayabilmelerine olanak tanır. Türkiye’de, 1928 yılında Anayasa’dan “Devletin dini İslam’dır” ibaresinin çıkarılması ve 1937 yılında Anayasa’ya laiklik ilkesinin eklenmesiyle resmiyet kazanmıştır. Laiklik, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkelerinden biri olarak kabul edilir ve ülkedeki hukuki ve sosyal düzenin önemli bir unsurudur.
Laiklik, genel anlamda din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması prensibidir. Laik devletlerde, devletin resmi bir dini yoktur ve tüm dinlere karşı tarafsız bir tutum sergiler. Bu anlayışta din, bireylerin özel hayatına ait bir unsur olarak kabul edilirken, devlet işleri bilimsel ve akılcı bir temele dayandırılır. Türkiye’de laiklik, özellikle 1923 Cumhuriyet’in ilanı sonrası devlet politikalarının merkezine yerleştirilmiştir. Bu süreçte, Osmanlı İmparatorluğu’nun teokratik yapısından uzaklaşılarak, modern ve çağdaş bir devlet yapısına geçiş süreci başlamıştır.
1924 Anayasası ile birlikte, eğitimde ve devlet yönetiminde laiklik ilkesinin temelleri atılmıştır. 1928 yılında, Anayasa’dan “Devletin dini İslam’dır” ifadesinin çıkarılmasıyla laikliğe giden yolda önemli bir adım atılmıştır. 1937’de ise laiklik ilkesi, Anayasaya açık bir şekilde eklenmiştir. Bu süreçte, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile eğitimde birlik sağlanmış, medreseler kapatılmış ve modern eğitim kurumları oluşturulmuştur. Laiklik ilkesi, kadın haklarından eğitime, hukuk sisteminden giyim kuşam özgürlüğüne kadar birçok alanda toplumsal değişimleri beraberinde getirmiştir.
Laikliğin en önemli sonuçlarından biri, toplumsal barış ve hoşgörünün sağlanmasıdır. Farklı inançlara sahip bireylerin bir arada yaşamasına olanak tanıyan bu ilke, aynı zamanda bireysel özgürlüklerin de güvencesidir. Dinin siyasete alet edilmesine engel olarak, vatandaşların eşit hak ve özgürlüklere sahip olmasını amaçlar. Böylece, Türkiye’de din ve vicdan özgürlüğü güvence altına alınmış olur.
Ancak laikliğin, sadece hukuk ve eğitim alanında değil, toplumsal yaşamın her alanında etkili olduğu görülmektedir. Giyim kuşamdan, dini ritüellere kadar geniş bir yelpazede toplumun modernleşmesi hedeflenmiştir. Örneğin, 1925 yılında kabul edilen Şapka Kanunu, Batılılaşmanın ve modernleşmenin simgelerinden biri olmuştur. Ayrıca, kadınların kamusal alanda daha fazla yer alması teşvik edilmiş, 1934 yılında ise kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır. Tüm bu gelişmeler, bu ilkenin toplumda köklü değişimlere yol açtığını göstermektedir.
Sonuç olarak, laiklik, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel taşlarından biri olarak, ulusun modernleşme sürecinde kritik bir rol oynamıştır. Bu ilke, toplumsal barış ve demokratik değerlerin korunmasında önemli bir yere sahiptir. Sadece geçmişin bir mirası değil, geleceğin de teminatıdır. Bu yüzden bu konuyu iyi anlamak ve değerlendirmek, çağdaş Türkiye’yi anlamak açısından büyük önem taşır.